Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin Follow my blog with Bloglovin

9 Mart 2016 Çarşamba

Tedbirli Müslüman ile Tedbirsiz Olanı Arasındaki Uçurumlar - 2


     7. Tedbirli Müslüman, müzik ve şarkıların nefis üzerindeki etkisine aldanmamaya çalışır, tedbirsiz olanı ise müziğin bir kısmını helal kategorisine sokmaya çalışarak, kendini tehlikeli bir duruma düşürür: Günümüzün en büyük ve yaygın uyuşturucu tiplerinden biri müzik. Her gün herkes şöyle veya böyle alıyor bu uyuşturucudan. Fakat bu uyuşturucu, bir tabu haline geldiğinden, dokunmaya dahi kalkamıyorsunuz. Dindarı dinsizi hiç kimse bu tabuya dokundurtmuyor. Hatta "müzik ruhun gıdasıdır" gibi ulvi makamlara çıkarılıyor. Oysa işin aslı çok farklı. Asılları bozulmaya başlayan eski dinler, inanlarının üzerindeki etkisini kaybetmeye başlayınca yani insanların ruhuna hitap etmede sıkıntı yaşamaya başlayınca, çalgı ve müzikle, onların nefislerine hitap etmeye ve onları, müziğin tesiri ile kendinden geçirmeye başladı.  Endüstriyel müziğin kaynağı da hakeza kilise müziğinin evrimleşmiş halidir. Oysa İslamiyet'in, müziğin insan nefisini uyuşturan, kendinden geçiren tesirine ihtiyacı olmadığı ve nefse değil ruha hitap ettiği için diğer bozuk dinlerden farklıdır. Dolayısıyla çalgı ve müziğe ihtiyacı yoktur.

     8. Tedbirli Müslüman, Hz. İbrahim'in babası olarak putperest Azer'i değil, Müslüman olan Taruh'u bilir: Kur'an-ı kerimde, En'am suresinin 74. ayetinde mealen, "İbrahim, babası Azer'e dediği zaman..." buyuruluyor. Bu ayete, açık olan manası verildiği zaman, Hz. İbrahim'in babası, müşrik olan Azer anlaşılır. Oysa bu ayetin, "Azer'e dediği zaman" veya "Babasına dediği zaman" şekillerinde olması, manayı vermek açısından yetişirdi. İcaz, fesahat ve belagat açısından "babası"kelimesi fazla olmaktadır. Bundan da anlaşılıyor ki, Hz. İbrahim iki kişiye "baba" demektedir; birisi öz babası, birisi de amcası Azer (zira Azer amcasıdır). Tefsir alimlerinin de belirttiği gibi, "Azer" kelimesi, "babası" kelimesinin atf-ı beyanıdır (yani iki şeyden meşhur olanı, meşhur olmayanı açıklamak için kullanılmıştır). Bazı toplumlarda amcaya "baba" demek gelenek haline gelmiştir. Burada da aynısı öz konusu. Hz. İbrahim, hem kendi babasına hem de amcası olan Azer'e "baba" demektedir (zaten amcası olan Azer, babasının vefatından sonra Hz. İbrahim'in annesi ile evlenmek suretiyle üvey baba da olmuştur). Yani kısacası; Hz. İbrahim'in babası putperest değil, müslümandır. Bu konunun üzerinde ehemmiyetle durulmasının sebebi ise, Peygamber Efendimiz'in soyunun ta Hz. Adem'e kadar tertemiz olduğunu beyan eden hadislerin doğrulunun teyididir.

     9. Tedbirli Müslüman, "Tasavvuf Müziği" denilen şeyden ve çalgılı ilahilerden kaçar, tedbirsiz olanı ise bunları ayırt edebilecek idrakte değildir: Ruhun değil, nefsin gıdası olan müziğin, Müslümanların hayatına girmesinin ve çalgılara karşı koyulması gereken mesafenin ortadan kalkmasının kaçınılmaz neticesidir. Tasavvuf müziği denilen garabet hakkında daha ayrıntılı bilgiler bu başlıkta var.

     10. Tedbirli Müslüman, vacip olan kurbanını, takvimle başlanılan bayram günlerinin ikincisinde keser, tedbirsiz olanın ise bazı mühim ibadetlerin hilalin görülmesi ile başladığından haberdar dahi değildir: Aynen Ramazan ayında ve Haccın ifasında olduğu gibi, Kurban Bayramında vacip olan kurban ibadetinin yerine getirilmesinde, o ayın hilalinin görülmesi çok önemlidir. Bu açıdan, Zilhicce ayının hilalinin gökte görülmesi hem Haccın sahih olması hem de Kurban ibadetinin yerine gelmesi bakımından gözetilmelidir. Yani burada da tedbirli olan müslüman, hilalin görülüp-görülmemesi şüphesi üzerine, çok basit bir yol bulur ve ne olur ne olmaz diye, vacip olan kurbanını takvimle başlanan günlerin ikincisinde keserek, hem ibadetini hiçbir haram veya mekruha girmeden yerine getirir hem de takvim dolayısıyla hasıl olabilecek ve yıl boyu beklenen bir ibadeti boşa çıkarmamış olur.
   
cahillerin aklını başından alan
10 cm.lik baş belası
     11. Tedbirli Müslüman, tütün ve tütün ürünlerine ve sigaraya haram ve mekruh gibi şeyler söylemez, tedbirsiz olan için ise, sigaraya haram demek boynunun borcudur ve şarttır: Günümüz hayatının en büyük açmazlarından ve alışkanlıklarından biri; tütün mamulleri ve özelliklesigara! Öyle bir şey ki, ne okumuş ne cahil ne dindar ne de dinsiz gözetip, bulabildiği herkesi peşine takıyor. Tütünün endüstriyel bir hal alıp, sigaraya dönüşerek tüketiminin kolaylaşması, dünyanın en ücra köşelerine kadar ulaştırılması ve devasa reklam kampanyaları ve reklam yüzleri ile en sıradan insanın hayatına doğrudan sokulması neticesinde, sigara kullanımını inanılmaz boyutlara taşıdı. İlk önce her şey yolundaydı ancak sonradan yapılan tetkiklerde tütün ürünlerinin aşırı kullanımında, vücutta yaptığı tahribat ortaya çıkınca ve çok geniş bir kamuoyu oluşunca, bizim dindar diye geçinen tayfa da hemen bu sele uyum sağlayarak (hatta hadisler de uydurarak) sigaraya mekruh ve haram deme yarışına girdi. Oysa temelde, tütün ve tütünden imal edilen şeylere, dini bakımdan haram veya mekruh diyebilmenin hiçbir yolu yoktu çünkü ne asr-ı saadette ne de müctehid alimlerin yaşadığı ilk dört yüzyılda bilinen bir şey değildi tütün. Üstelik tütün tüketilmeye başladığı zamandan sonra, birçok İslam alimi bu konuyu yakından ele almış ve çeşitli kitap ve risaleler yazmışlardır. Bu eserlerden çıkan ön yargısız ve insaflı neticeye göre, tütün ve sigaraya çalakalem haram mekruh demek, hem dini kaynaklara hem fıkha açıkça muhalefet olmaktadır. Bunun ötesinde, tütüne haram demek, helale haram demek olacağı için, kişiyi imanî bakımdan da tehlikeli bir duruma düşürür.


     12. Tedbirli bir Müslüman, Batı tarzı yaşamın hakim olduğu yerlerde yaşarken sakal, sarık ve cübbe sünnetlerini yerine getirmekten sakınır, tedbirsiz müslüman ise bu sünnetleri yerine getirirken, İslamiyete zarar verdiğinin farkına varmaz: Ayrıntılısı burada
   
zamane insanına göre
her şey "mucize"
     13. Tedbirli Müslüman, "Mucize, yaratmak, icad etmek" gibi kelimelerii İslamiyet'in bildirdiği yerler haricinde kullanmaz, tedbirsiz müslüman ise, kalabalığa uyarak hayatına sokar: Zamanımız insanının diline dolanan bu üç kelime, kullanıldığı vakit, kullanılan kimse için dalga geçmek gibi bir şeydir çünki bu kelimeler, gündelik hayatımızda kullandığımız kelimeleri her bakımdan "döver", daha doğrusu günlük hayatımız bu kelimeleri kaldırabilecek çapta değildir. Gelelim bunların manalarına: "Mucize"; Allah'ın izniyle Peygamberlerden sadır olan ve kafirlere açık bir meydan okuma olarak telakki edilen olağanüstü hallerdir ki... buraya dikkat... sadece ve sadece Peygamberler için kullanılır. Yani günlük hayatta kullanıldığında, kullanılan kişiye Peygamberlik isnad edilmiş olur. "Yaratmak" kelimesi, yoktan var etme manasına gelir ki, herhangi bir yaratılmışın bu dereceye ermesi ne şimdi ne de geçmişte mümkün değildir. "İcad" kelimesi de yaratmak manasındadır. Hülasa, bu üç kelimeyi dini anlamları dışında kullanmak, kişiyi imanî bakımdan bayağı bir tehlikeye sokar.
 

devam ediyor...

3 Aralık 2015 Perşembe

Tedbirli Müslüman ile Tedbirsiz Olanı Arasındaki Uçurumlar - 1


     Zamanımız Müslümanlarını, din gayreti ve dinlerine gösterdikleri ehemmiyet ve hassasiyete yaklaşmaları açısından kabaca ikiye ayırsak yerinde olacaktır. Her gün her yerde karşılaştıklarımız bu iki sınıftan birine dahildir. Birinci kısımdakiler bilhassa dini vazifelerini ifa ederken, gayet dikkatli davranırken, diğer sınıftakiler, çeşitli mazeretlerin de arkasına sığınmak suretiyle mensubu olduğunu iddia ettiklerini dinin kaidelerine pek de riayet etmedikleri anlaşılmaktadır. Yığınla misaller var tabi bu konuda verilebilecek:

teravihte cami hınca hınç dolu...
peki kazalar ne olacak?
onu da sonra" hallederiz!
     1. Tedbirli Müslüman farzları yerine getirmeye azami gayret eder. Tedbirli olmayan ise nafilelerle meşgul olmaya çalışır: Günümüzde sık karşılaştığımız modellerden biri, nafile ibadetlere kafa yorup, aynı cinsten olan ve tabiri caizse dağ gibi birikmiş olan farzları kaza etmeyenlerdir. Oysaki, farzlar hemen ödenilmesi gereken borçlardır. Sünnetler (müekked dahi olsalar) yani nafileler ise hediyedir, tabiri caizse. Farzlar sermaye, nafileler kârdır. Sermaye olmadan kâr etmek düşünülebilir mi? Bu konuyu tabi ki en çok, "dinin direği" olarak tanımlanan namaz konusunda görüyoruz. Tedbirli ve dindeki öncelik sıralamasını anlayabilecek kapasitedeki her müslüman için, şu veya bu sebeple kazaya kalmış namazlarını bir an önce ödemeleri zaruridir. İnsanların teravihlerde camilere koşmaları güzel ama aynı hassasiyeti kaza namazları için göstermemeleri çok acı. Tabi bu durumun birinci derecede müsebbibi, ahır zaman alimleri. Fıkhi konuları, bırakın açıklamayı, okuyup anlamaktan dahi aciz bu zamane "allame"leri, "sünnetler terk edilir miymiş, sakın ha, sünnetleri kıl, kazaları da arada tamamlarsın" gibi, zaten vakti mahdut insanların kaza kılmalarının önüne set çekiyorlar. Dinini, salih müslümanların ilmihal ve din kitaplarından öğrenip tatbik eden "tedbirli" biri için ise konu gayet basittir: sünnet (nafile yani) namazlar, vakit içinde, farzdan başka kılınan namaz demektir ve bu, farzdan gayrı kılınan herhangi bir namazla zaten ifa edilmiş olur. Yani "nafile"ye de niyet etseniz, "sünnet"e de niyet etseniz, "kaza"ya da niyet etseniz, farzın dışında, farzın yanında kıldıklarınız zaten sünnet olacaktır.

temkin ve ihtiyat uçunca
geride kalan garabet!
     2. Tedbirli Müslüman, ibadetler hususunda Avrupalılara uyularak değiştirilen takvimlere değil, salih müslümanların eskiden beri tabi oldukları güvenilir takvimlere riayet eder: İbadet vakitleri ile alakalı konulara aşina olanlar, İslam alimlerinin, bilhassa namaz ve oruç ibadetlerinin başlama ve bitme zamanları hakkındaki, kılı kırk yaran titizliğini hemen teslim edeceklerdir. Maalesef, Diyanet İşleri Reisliği, 1981 yılında, ani bir kararla, ta Osmanlı zamanından beri uygulanan ve defaaten ehemmiyeti üzerinde durulmuş, imsak (yani oruca başlama zamanı) vakitlerindeki temkin ve ihtiyat paylarını kaldırarak, oruca başlama zamanı, 15-20 dakika almak suretiyle, oruç tutanların oruçları ile alenen oynamaya başladı. Avrupalılara uyularak, beyazlığın ufkun üzerine yayılmasına kadar sahuru geciktirmek durumu peyda oldu. Oysa İslam alimleri, beyazlığın, ufkun bir noktasında görünmesi ile imsakın bittiğini bildiriyorlar.
takvim, "şu gün şu saatte şu saniyede"
görülecek dese bile, "rü'yet" şarttır!

     3. Tedbirli Müslüman, Ranazan ayına ve Fıtır Bayramına hilalin görülmesiyle başlar, eğer takvimle başlamışsa da, Ramazan'dan sonra iki gün kaza orucu tutar: İslam Dininde, oruca başlama ve orucu bitirip bayrama başlama vakitleri takvime göre değil, rü'yet-i hilale göre başlar. En hassas ölçümlerle, hilalin tam olarak ne zaman ve nerede doğacağı bilinse dahi, bu dinimizin bir gereğidir. Dolayısıyla, takvimle başlandığında, Ramazan ayının giriş ve çıkışı şüpheli olmaktadır. Bu şüpheden kurtulmak isteyen tedbirli bir müslümanın atacağı adım ise, Ramazan ayından sonra, iki gün kaza orucu tutmaktır.




müslümanlar Arafat'ta...
peki ama ya 9. Zilhicce değilse?!
     4. Tedbirli Müslüman, bidat sahiplerine ve onların takvim manipülasyonlarına uyarak Zilhicce ayının 9. günü çıkılması gereken Arafat'a, bir gün önce veya bir gün sonra çıkılması durumunda, haccını ifsad etmemek için bir yolunu bulup Arafat'a çıkar, tedbirsiz olan ise o mahalleye bile uğramaz: Haremeyn-i Şerifeyni işgal altında tutan mübtedi Vehhabi kafası, müslümanlar, haccın farzlarından biri olan, Zilhicce ayının 9. günü Arafat'ta Vakfeye durma ibadetini engellemek için her sene takvimle oynar. Bu durumda, tedbirli ve dinini kayıran müslümanlar, bin bir zahmete katlanılarak yerine getirilmeye çalışılan dini bir vecibenin, "turistik bir seyahat"a dönüşmemesi için azami gayret sarf eder ve Arefe gününde mutlaka Arafat'a çıkar. Tedbirsiz müslüman ise, "nasıl olsa bu uzun sakallı ve Arapça bilenler bizden daha dindardır" düşüncesiyle, İslamın beş şartından birinin, avucunun içinden sıyrılıp gitmesine sadece seyirci kalır.




     5. Tedbirli Müslüman, ibadetleri, Asr-ı Saadetteki gibi yapmaya ihtimam göstererek, bütün
ne kadar çok hoparlör
o kadar çok sevap!
camilere sokulan mikrofon ve hoparlörlere değil, imamlara uyar. Tedbirsiz olan ise, mikrofonu ibadetin bir parçası gibi görür ve ona uyar
: Çağımızın en büyük hastalıklarından biri; camileri tepeden tırnağa mikrofon ve hoparlörlerle donatmak! Masum gibi görünen bahanelerle başlayan bu tehlikeli akım, son senelerde neredeyse ezanın ve namazın "farzı" gibi olmaya başladı. Mikrofonsuz minareye çıkmayan müezzin (gerçi artık minareye de çıkmıyorlar ya neyse), hoparlöre "üflemeden" namaza başlamayan imam kalmadı. Ancak, ufacık mescitlerde bile yerini alan bu bidatin İslamiyet'te yeri yok çünkü ibadetlerin asr-ı saadette olduğu gibi ifa edilmesi ve zerre bile değiştirilmemesi gerektiği, dinimizi, diğer bozulmuş dinlerden ayıran en önemli özelliklerinden birine işaret etmektedir. Zaten yapılan araştırmalar ve teknik olarak mikrofon ve hoparlörün açıklanması, her şeyi ortaya koyuyor: Mikrofona giren insan sesi ise, mikrofondan çıkan "şey", o sese çok benzeyen ama katiyen "aslı" olmayan, elektronik dalgaların ses dalgalarına dönüşmesi suretiyle duyulan metalik bir sestir. Yani hoparlöre uyulduğuna, cemaat, imama değil, mikrofondan çıkan o "zırıltı"ya uyar. Dinimizin emrettiği şey ise, imamın sesine ya da hareketlerine uymaktır.

     6. Tedbirli Müslüman, akaid ve fıkıh kitaplarını okuyarak ve mezhebinin müfsid ve
meal... tamam da hangisi?
farzlarına riayet ederek dinini öğrenir ve tatbik eder, tedbiri bir tarafa bırakan Müslüman ise, meal, tefsir ve hadis kitaplarını okuyup, kendine göre ahkam çıkarmaya ve ona göre yaşamaya çalışır
: Şurada detaylı bir biçimde incelenen konu:



Devam ediyor haliyle...

ve...

hatta...

20 Eylül 2015 Pazar

Associated Press'in Gözünden Yakın Tarihimiz


     Yakın tarihimizle alakalı bize dayatılan çamur gibi görüntülerin ve çekimlerin inadına, işini ciddiye alan Associated Press isimli ajans, arşivini YouTube'a yüklemiş. Hem de ne yüklemek efendim! Sayfalar, megabytelar, açıklamalar... Adamlar oturmuşlar, işi hiç şansa bırakmadan Türkiyemizin, ancak kendi ajanslarımızda veya televizyonlarımızda bulunabileceğini tahmin edebileceğimiz, bulunmaz ve hatta "mahrem" sayılabilecek olayları çekip, itina ile kenara koymuşlar, devyarasa arşiv yapmışlar! 50'li ve 60'lı yıllar,.. hele de 70'lerden sonrası gayet kaliteli ve detaylı bir muhteviyat arz ediyor,

     Associated Press adlı kuruluş üşenmeyip ülkemizi ve bizi, bizden daha iyi gözlemleyip çekmiş, bize de en azından en ilginç ve tarihimizde yer etmiş olayları ve kişileri tasnif edip güzelce bir şekilde servis etmek düşer öyle değil mi? Biz de öyle yaptık ve yakın tarihimizin son 45 yılından bir demet sunduk... İşte o, YouTube playlisti haline gelmesi elzem olan demet (kronolojik olaraktan):

1. Deniz Gezmiş'in yakalandıktan sonraki halleri: Türk Solunun idollerinden ve Filistin Solunun liderlerinden Yaser Arafat'ın asker arkadaşı Deniz Gezmiş, 4 Mart 1971'de 4 ABD askerini kaçırmakla suçlanmaktadır. İk hafta kadar sonra,16 Mart'ta Sivas Gemerek'te yakalanıyor ve Ankara Emniyet Müdürlüğüne getiriliyor. 18 ve 19 Mart'taki bu görüntülerde, önden kelepçeli Gezmiş, yerli Che Guevara gibi pozlar vermek şöyle dursun, süt dökmüş kedi gibi adeta:



2. İsmet İnönü ve tercümanı Bülent Ecevit: 12 Mart 1971'deki muhtıranın üstünden sadece beş gün geçmiştir ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü yabancı basına demeç vermektedir. Video, İsmet İnönü'nün nadir renkli görüntülerini ihtiva etmekle birlikte, bir seneye varmadan CHP'nin başına geçecek olan Bülent Ecevit'i, İnönü'nün İngilizce tercümanı olarak göstermesiyle de enteresan bir hal arz ediyor:






3. 61 Anayasası bize fazla "lüks" geliyor: Fazla "gidip gelmemesi" sebebiyle, pek tanımadığımız eski başbakanlardan biri olan Nihat Erim, 1971 yılının Mayıs ayında, yani "12 Mart Muhtırası" olarak bilinen 1971 Askeri Darbesinin hemen ardından yabancı basının suallerini cevaplıyor. Burada dikkatimizi iki şey çekiyor (ki bunlar o zamanları bilenler tarafından konuşulur ama elle tutulur bir malzeme arz etmezdi).

     Teknokratlar Hükumetinin başbakanı olan Nihat Erim ilk önce der ki; "61 Anayasası bize fazla lüks geliyor. Biz bunu biraz değiştireceğiz". İkinci olarak da "Haşhaş üretimi yapmak suretiyle bütün dünyayı zehirliyoruz. Bunun üretimini neredeyse yok edeceğiz". Bu iki konu, o zamanın en çok konuşulan başlıklardandı, dolayısıyla kendisini şöyle alıyoruz (videoda Erim, biraz bozuk da olsa İngilizce konuşuyor ama Türkçe altyazılar orjinaldir):



 4. Ak güvercini sembol edinmekle nam salan "Karaoğlan" Bülent Ecevit, İstanbul'da bir seçim mitinginde kendisine havaya salıverilmek üzere verilen güvercinle zor anlar yaşıyor:



5. Yılmaz Güney cezaevinden çıkmakta: Yine Türk Solunun ve sinemasının tartışmalı ve sıkıntılı elemanlarından Yılmaz Güney, iki senelik "devrimcilere yardım ve yataklık yapmak" gerekçeli mahkumiyetinin ardından cezaevinden çıkıyor. Ancak bu durum çok uzun sürmeyecek elbette. İki sene sonra, ilçe yargıcını öldürmek suçundan tekrar içeri girecektir Güney:



6. Milliyetçi Cephe Hükumetleri: Türkiye siyasi geçmişinin enteresan enstantanelerinden biri daha. Tarihe 1. ve 2. Milliyetçi Cephe Hükumetleri olarak geçecek kısa süreli ortkalıkların TBMM'deki görüntüleri:

     İlk olarak Adalet Partisi + Milli Selamet Partisi + Milliyetçi Hareket Partisi + Cumhuriyetçi Güven Partisi (ki bu yukarıdaki partiler arasında en olmayacak partidir) ortaklığı ile oluşturulan ve "1. Milliyetçi Cephe Hükumeti" olarak anılan geniş koalisyonun ilk Bakanlar Kurulu toplantısı var. Videonun ilk kısmında Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş ve Turan Feyzioğlu'nu görüyoruz. Tarihler 15 Nisan 1975'i gösteriyor.

     İkinci olarak, İkinci Milliyetçi Cephe Hükumeti güvenoyu alıyor. Eski ortak Turan Feyzioğlu bu sefer "red" diyor (2 Ağustos 1977).

     Üçüncü kısım ise, ömrü fazla uzun olmayan "Milliyetçi Cephe" koalisyonunun ikincisi 02.01.1978'de, cumhuriyet tarihinin ilk gensorusunu yiyerek dağılıyor (bkz: Güneş Motel Vakası). Görüntülerde gensoruyu veren Altan Öymen de var:



 7. Tayyip Erdoğan 25 yaşındayken kalabalığa hitap ediyor: 1990'lardan sonra siyasete iyice ısınan ve 2000'li yıllarla birlikte ustalık dönemine imza atan, Türk siyasetinin belki de en çok kazananı ve oy alanı, Recep Tayyip Erdoğan 11 Ekim 1979 tarihinde, İstanbul'da düzenlenen Milli Selamet Partisi mitinginde konuşuyor. Ardından da Necmettin Erbakan konuşma yapıyor. Bu açıdan belki de internetteki en eski renkli videosu. Dikkat edilecek husus; Recep Tayyip Erdoğan mitingde on binlere hitap ederken sadece 25 yaşında:





8. Kemal Türkler'in naaşı: 22 Temmuz 1980'de evinin önünde vurularak öldürülen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun (DİSK) kurucusu ve ilk genel başkanı Kemal Türkler'in naaşı ambulanstan indiriliyor. Associated Press'ten yakın ve net bir görüntü:



9. Nazlı Ilıcak cezaevine doğru: Çeşitli vesilelerle günümüzde de gündeme gelmekte sıkıntı çekmeyen gazeteci Nazlı Ilıcak, Ekim 1982'de, üç aylığına Sağmalcılar Cezaevine giriyor. Gerekçe, Milli Güvenlik Konseyi kararlarına, yani 80 Darbesini gerçekleştiren idareye aykırı davranmak:



10. Turgut Özal Anavatan Partisi'ni kuruyor: 80 Darbesinin ve 82 Anayasasının ardından, 1983 yılının bahar ayları yepyeni siyasi partilerin kurulmasına şahitlik ediyor. İşte onlardan biri; Turgut Özal, "Anavatan Partisi"ni kuruyor ve kuruluş gayeleri ile alakalı Associated Press'e İngilizce olarak mülakat veriyor:



11. "Elindeki kuşu kaçıran" Mesut Yılmaz ve Refahyol'un kurulması: 1996 yılının sıcak ve tartışmalı bir Temmuz gününde, 28 Şubat Postmodern Darbesi ile karşılacak ve "Refahyol" adı ile bilinecek; Refah Partisi-Doğru Yol Partisi-Büyük Birlik Partisi arasındaki koalisyon hükumeti güvenoyu alıyor... hem de kıl payı bir farkla: Kabul 278 - Red 265.

Güvenoylamasından sonra Başbakan Necmettin Erbakan, Tansu Çiller'i meth ederken, koasliyon görüşmelerine yanaşmayan Anavatan Partisi lideri Mesut Yılmaz'a da kendince ayar veriyor; "Mesut Yılmaz eline gelen kuşu kaçırdı":




12. Deyusu Ekber Dışarı: Seneler 1997'yi gösterirken, yine sıcak bir Temmuz gününde toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir milletvekili Sabri Ergül, Refah Partisi Rize milletvekili Şevki Yılmaz'ı hedef alan "Deyusu Ekber Dışarı" yazılı bir pankart açmak suretiyle, adeta meclisimizde bir meydan muharebesi ve kovalamaca başlatıyor! Mecliste o sırada cereyan eden hadise ise, Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığındaki hükumetin güven oylamasıdır:



13. Olaylı 1997 MHP Kongresi: Alparslan Türkeş'in ölümünden sonraki ilk Milliyetçi Hareket Partisi Kogresi, çıkan olaylar ve karışıklıklar nedeniyle iptal olmuş. Temmuz ayındaki kongrede Devlet Bahçeli MHP Genel Başkanı seçilmiştir. Görüntülerde, savaş alanına dönen salondan sahneler ve Ülkü Ocakları eski Genel başkanı Azmi Karamahmutoğlu'nun "Artık söz yok, eylem var" ifadesi eşliğinde, mikrofonu estetik bir şekilde kenara fırlatıp "eylem"e girişmesi de var:



14. 90'lı yılların kaçınılmazlarından; Sağ-Sol kavgaları: 1997 yılının İstanbul Üniversitesinden bir kesit; Sağ ve Sol görüşlü talebeler çatışıyor. Fakülte de malum; Fen Edebiyat Fakültesi:




15. Van Gölü Canavarı gölde serinliyor mu ki acaba: Associated Press'in, İhlas Haber Ajansı görüntüleri ile servis ettiği -güya- Van Gölü Canavarı görüntüleri. 90'lı yılların en çok konuşulan olaylarından biri bu "Canavar" meselesi idi:



16. AK Parti'nin ilk zaferi ve Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk başbakanlığı: Kasım 2002 Seçimlerinden tek başına iktidarla çıkan AK Parti'de Recep Tayyip Erdoğan, 9 Mart 2003'teki milletvekili yenileme seçiminin ardından, önce milletvekili sonra da 59. Hükumetin Başbakanı oluyor.

Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekili seçilmesi, mecliste yemin etmesi ve Başbakan olarak Bakanlar Kurulu listesini açıklamasını ihtiva eden videodur:

 

     Playlist olmuş hali:


BÜYÜKÇE NOT: Hepsi kesildi biçildi ama Youtube tek hamlede hepsini çöpe gönderdi. Fırsat ve imkan olursa tekrar yüklenebilir bazıları.