Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin Follow my blog with Bloglovin

8 Aralık 2012 Cumartesi

Şarkıcıların Kaderle İmtihânı (Arabesk Style)


     Amentünün yani imanın şartlarının altıncısı olan "kadere iman", Allah'ın bir şeyin olmasını ezelde dilemesi demektir. İslamiyetin temel taşlarından biridir ve dolayısıyla kadere iman olmadan iman eksik kalır ve bu iman tam olmaz. Kaza ve kadere iman meselesi (ki bu iki kelime genellikle birbirinin yerine kullanılır) imanın esasları arasında en çok yanlış anlaşılan ya da yanlış anlaşılmak istenen husustur. Zeki kimseleri bile şaşırtmasını bir tarafa bırakalım, İslam dünyasını dahi bu konuda çeşitli yollara ayrılmıştır. İmanın bu şartı, karışık ve girift olduğundan, çoğu zaman yanlış yerlere çekilmiş, bazen de yenilkçi ve reformcu tayfa tarafından (özellikle tevekkülle birlikte anıldığında) Müslümanları aşağılamak için kullanılmıştır. Kimileri, insan kendi kaderini kendi yaratır demiş (Mutezile ya da diğer ismiyle Kaderiyye yolu gibi) diğer bir kısmı ise,insan kaderin elinde rüzgarın önündeki yaprak gibidir, Allah herşeyi zorla yaptırır, günah işlemek de dolayısıyla Cebrîdir, insan mesul olmaz derler (Cebriyye fırkası böyledir). Ehl-i sünnet vel Cemaat olarak bilinen orta yol ise, kader vardır fakat kimseye zorla bir şeyler yaptırmaz der. Muallimin, imtihanın cevaplarını önceden bilmesi gibidir, yani öğretmenin, sınava girecek talebelere dağıttığı kağıtlardaki soruların cevaplarını biliyor olması, hiçbir şekilde talebeleri zorlamaz. Sünni metodolojide kadere iman konusunu kısaca, "cebr-i mütehakkim değil, ilm-i mütekaddimdir" şeklinde formülize edilebilir.

     20. yüzyılla birlikte endüstrileşen müzik sektöründe ise (bilhassa Türkçe şarkılarda) kader meselesi değişik bir forma girdi. Özellikle Arabesk denilen (birçok açıdan Klasik Türk Müziği diye bilinen Sanat Müziğinin devamıdır hatta kader konusunu deforme etmede) ve ayrılık, sevgiliden darbe yeme, hayatta bir baltaya sap olamama ve hayata küsme, itilip kakılma konulu şarkılarda, kader meselesi çok işlenmekte ve hayattaki olumsuzlukların tamamı kadere yüklenilmektedir. Bu tip şarkılardaki "kader", insanların önüne set çeken, onlara, hayattaki en büyük sıkıntılarını yaşatmak için and içmiş, görünmez ve karanlık bir güçtür. Bu insanüstü karanlık güç, her fırsatta şarkıcının ya da şarkıcının şarkısındaki ana karakterin anasından emdiği sütü burnundan getirir. Acı, aldatılma, kayıp, hayata küsme, hayatta hiçbir başarı elde edememe konulu şarkılar ve şarkıcılar için kader, "ben beceremedim değil, çok çalıştım, çok çabaladım ama benden üstün bir kuvvet bunları bana çok gördü, benim karşıma adeta bir duvar gibi dikildi, bakın görüyorsunuz yapacak bir şey kalmadı" sözlerinin kafiyeli ve şiirsel anlatımıdır. Yani, sevdiği kişiye kavuşamayan, sürekli itilip-kakılan ve hayattaki emellerine kavuşamayan kimselerin, rahatlamak için uydurdukları hayali bir düşmandır. Şarkının esas kişisinin, bu açıdan baktığınızda, klasik bir Cebriyye aczi içinde olduğu anlaşılır. Biraz daha derinlerde ise, gönderilen rızıklara ve bu konulardaki rızıkların (ki rızkın sadece ağızdan girenler olmadığı, çok çeşitli rızıklar olduğu malum) azlığına olan isyanı ve dolayısıyla Allah'a inancın zayıflığı çok rahat bir şekilde anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, İmanın altı şartından biri olan "kaza ve kaderin, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna iman" ya yok ya da tatile çıkmış, sevgili denilen kişi geri gelince ve fakirlikten kurtulunca tatilden dönecek!

     Ancak kadere sövmenin ya da kadere suçu atmanın, şarkıcılar için, kısa zamanda "üzerinde resimler olan küçük kağıt parçalarına" dönüşme süreci var ki, o da, işte bu hayatta hiçbir isteği gerçekleşmeyen ve kader rüzgarının öünde bir yaprak gibi (arabesk şarkı sözü gibi oldu) olan sözde Cebrî şarkıcının en sevdiği kısımlarından biri. Şarkıyı yazıp söylerken tam bir "Cebrî" ama para ve şöhret kazanma kısmına gelince o Cebrîlikten eser yok! Formül çok basit aslında, acıların çocuğunu oyna, sevgi kelebeği ol, suçu kadere at, arabeskin dibine vur, parayı götür!

     Kader konusunu şarkılara taşımada ve kaderi suçlamada çok bilinen isimler vardır ama bunların içinde biri var ki, neredeyse her şarkısında kaderle kavgalıdır hatta bununla yetinmez, ağzındaki baklayı çıkarır ve "ben Yaratıcı olsaydım şöyle yapardım, bak bu konularda yanlışın var, ara-sıra şu dünyayı durdur da işimize bakalım" diye açık açık Allah'a isyan edebilecek kadar ileriye giden bir şarkıcı var. İşin en enteresan tarafı ise, bu şarkıcının, ortalamanın üstünde bir dindarlık anlayışına (tatbikatta olmasa bile en azından itikad kısmında) sahip Türk toplumu tarafından çok sevilmesi ve üst gelir seviyesine göre daha düşük gelirli ve "dertli" Arabesk seven tayfanın baştacı olması.

     Bütün bu olan biteni, mantıklı bir neden-sonuç ilişkisi ile açıklamak zor olsa gerek ama akla gelenleri yazalım:

1. Kader konusu ve mahiyeti, Sünni Öğretinin yıllarca kalesi olarak görülmüş bu topraklarda iyi bilinmiyor ya da unutulmaya yüz tutmuş ve gençlere aktarılmıyor.

2. Kader konusu iyi biliniyor fakat "aman canım o kadar olur, şarkı nasıl esas ona bak sen" mantığı var.

3. Gençlerin Allah'a imanla ve İslamiyet'le ve kaderle sıkıntısı var fakat mahalle baskısı yüzünden bunu doğrudan söyleyemiyor, bu konuların dolaylı yoldan dışa vurumları olan şarkılarla bu sıkıntısını dile getiriyor.



29 Ekim 2012 Pazartesi

Söylemesi Haz Veren Kafiyeli Arapça Kitap İsimleri


     Belki rastlamışsınızdır, bazı Arapça kitapların isimleri öyle hoş ve kafiyeli yazılmıştır ki, ismini okurken hem muhteviyatını anlarsınız hem de söylemesi inanılmaz bir haz verir (ya da ben kendimi fazla kaptırdım). Genellikle dini konularla ilgili birkaç tanesini aşağıda:

      Ahbâr-ul ahyâr: Abdülhak Dehlevi'nin kitabı. "Hayırlıların haberleri (ya da menkıbeleri)" gibi bir manası olsa gerek.

     Ahsen-ul kelam fi isbati mevlidi vel kıyam: Muhammed Masum Ömeri'nin, muhtemelen mevlid okumanın bid'at olmadığına dair vesikalar içeriyor.

     Ahvali etfal-il müslimîn: Kitab, büyük İslam alimi İmam-ı Birgivi'nin. Küçük yaşta ölen Müslüman çocuklarla ve genel olarak kabir hayatı ile ilgili idi galiba.

     Akidet-us selefi vel halef: İbni Halife Alivi'nin, Selef-i salihîn ve Halef-i sadikînin itikadlarını anlattığı kitabı.

     Avarif-ul mearif: Şihabuddin Sühreverdi'nin tasavvufu ve ince bilgileri anlattığı kitabı.

     Bedayi-us sanayi fi tertib-iş şerayi: Alaeddin-i Şaşi Kaşani'nin fıkıh kitabı.

     Behçet-ul merdiyye fi ihtisar-il-tuhfe-til isna aşeriyye: Muhammed Emin Süveydi'nin Tuhfe-i isna aşeriyye muhtasarı.

     Bülûg-ul-meram min edille-til ahkam: İbni Hacer Askalani'nin bir kitabının ismi.

     Cila-ul ayneyn fi muhakeme-til Ahmedeyn: Numan Âlûsi'nin İbni Hacer-i Mekki'ye yazdığı reddiyenin ismi.

     Dürer-us seniyye fir-reddi alel Vehhabiyye: Ahmed Zeyni Dahlan'ın Vahhabilere reddiyesi.

     Dürre-tul-madiyye fir-reddi ala ibni Teymiyye: Muhammed ibni Zemlikani'nin İbni Teymiye'ye reddiyesi.

     Fir-reddi alel vehhabiyyeti etba-i mezhebi ibni Teymiyye: Yine Zeyni Dahlan'ın, İbni Teymiye'ye uyduğunu iddia eden Vahhabilere cevabı.

     El besair li münkir-it tevessüli bi ehl-il-mekâbir: Söylemesi inanılmaz zevkli isimlerden biri! Adı da zaten içeriğini gayet iyi açıklıyor; kabir ehli ile tevessül etmeyi inkar edenlere cevap. Müellifi Yusuf Nebhani.

     Ecvibe-tul Irakiyye anil esile-til İraniyye: Mahmud Âlûsi'nin Şiiler hakkındaki kitabının ismi.

     Fecr-us sâdık fir-reddi alel münkiri tevessüli vel havârık: Yine haz veren kitap isimlerinden biri. Cemil Sıdkî Zehâvi, tevessül ve kerameti inkar eden Vahhabilere cevap yazıyor.

     Habl-ul metin fi ittiba-is Selef-is salihin: Said ür-rahman'ın, dört mezhebden birini taklid etmeyi ve tasavvufu anlattığı eseri.

     El-hediyye fil ibarat-il fıkhiyye: Abdürrahman İmâdi'nin fıkıh kitabının adı.

     El istiab fi marife-til-eshab: Yazarı İbni Abdilberr.

     El-mevrid fi amelil mevlid: Ömer bin Ali Fâkihâni'nin eseri.

     El varakat fil ameli bi rub'il mukantarat: Abdullah Mardini'nin namaz vakitleri ve hesplamaları ile ilgili kitabı muhtemelen.

     El cevahir vel yevâkit fi marife-til kıbleti vel mevâkit: Muhammed Emin Süveydi'den çok hoş isimli bir kitap. Kıble cihetini bulmak ve namaz vakitleri ile alakalı olduğu isminden hemen belli oluyor.

     El ilâm bi kavati’il islam: Müellifi İbni Hacer-i Mekki.

     Enis-ut tâlibin fi menakıb-i Şahı Nakşibend Behauddin: Salah bin Mubarek Buhari'nin, büyük veli Bahaeddin-i Buhari'nin hal tercümesini anlattığı kitabı.

     Nef'ul-âm fil ameli bir-rub'ittâm-il mevâlit-il islam: İbni Şâtır Ali bin İbrahim'den, namaz vakitleri ve hesaplamaları ile ilgili bir eser.

     Nimet-ul kübra alel alem fi mevlidi seyyidi veledi Adem: Normalde böyle muazzam bir şeyi karşı tarafa söylediğinizde, karşı tarafın sorgusuz sualsiz teslim olması lazım! Yusuf Nebhani'nin mevlidin meşruiyetine dair kitabının ismi.

     Es sahife fi menâkibi Ebi Hanife: Zehebi'nin, İmam-ı Azam Ebu Hanife'yi öven kitabı.

     En nâhiye an ta’ni emir-ül-müminin Muaviye: Abdülaziz Ferhâri'nin, Hz. Muaviye'yi kötüleyenler için hazırladığı kitabı.

     Haddi fâsıl der hak ve bâtıl: Yazarı Muhammed Ferruh.

     Huccetullahi alel alemin fi mucizâti Seyyid-il Murselin: Yine Yusuf Nebhani'den mükemmel isimli bir kitap. İsminden de bir siyer kitabı olduğu anlaşılıyor.

     Hulâsa-tül kelam fi beyani umera-i beled-il haram: Söylemesi haz veren isimlerden biri. Ahmed Zeyni Dahlan'ın Vahhabiler'in içyüzünü anlattığı kitabı.

     Hulâsa-tüt-tahkik fi hükm-it-taklid vet-telfîk: Abdülgani Nablusi'nin mezheb taklidi ve mezheblerin telfiki üzerine yazdığı kıymetli kitabı.

     İlcâm-ul avam anil kelam: Büyük İslam alimi İmam-ı Muhammed Gazâli'nin, Selef-i salihinin itikadını yazdığı kitabının çok hoş ismi.

     Kalâid-ul ukban fi menâkıb-in Numan: İbni Hacer-i Mekki'nin, İmam-ı Azam'ı medhettiği kitabının şahane ismi.

     Kavâid-ut-tarîka-til cemi beyneşşeriati vel hakîka: Ahmed Zerruk'tan tasavvufu anlatan "ince" bir eser ve "ince" bir başlık.

     Keşf-un-nur an eshab-il kubur: Büyük alim Abdülgani Nablusi'nin, evliyanın öldükten sonra da keramet gösterebildiğini anlatan kitabı.

     Kurre-tul ayneyn fi tafdil-i şeyhayn: Şah Veliyullah-ı Dehlevi'nin, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in eshabın en üstünü olmalarını açıklayan eseri. 

     Nefehat-ul kudsiyye fi mebâhis-il imamiyye: Mahmud Âlûsi'nin Şia hakkındaki kitabı.

     Misbah-uz-zulam fil müstegîsin bi hayr-il enâm: Peygamber Efendimiz ile öldükten sonra da istigase caiz olduğunu açıklayan Süleyman bin Musa Kilai'nin güzel başlıklı kitabı.

     Nefehat-ul kurb vel ittisal bi isbat-it-tasarrufi li evliyaillahi teala vel kerâmeti badel intikal: Favorilerimden biri! Bu kadar güzel ve açık bir kitap ismi! Evliyanın, öldükten sonra da keramet sahibi olduğunu ispat eden, Ahmed Hamevi'nin eseri.

     Rıyâd-üs-sâdât fi isbât-il kerâmât lil evliya-i hâlel hayat ve badel memât: Ahizade Abdülhalim Efendi'nin tek kelimeyle mükemmel bir başlığa sahip kitabı! Anlaşılması da gayet kolay.

     Seyfullah alâ men kezzebe alâ evliyaillah: Sunullah Halebi'den bir eser.

     Şifa-us-sikâm fi ziyareti Seyyid-il enâm: İmam-ı Sübki'nin, İbn-i Teymiye'nin fikirlerine cevaplarını içeren kitabı.

     Tahkik-ul burhan fi şân-id-duhân: Biraz alan değiştirelim. Mer'i bin Yusuf Mukaddisi'nin, tütünün ve tütün içmenin haram olmadığını açıklayan ktabı.

     Tuhfet-ul ihvan mâ kîle fid-duhân: Mustafa Rüştü'den, bir önce saydığımız esere paralel bilgiler içeren kitabı ve gayet güzel ismi.

     Tathir-ul fuad min denis-il itikad: Muhammed Bahît-ül-muti Ehl-i Sünnet vel Cemaat itikadına dair bilgiler veriyor.

     Tuhfe-tul erib fir-reddi alâ Ehl-is-Salib: Papaz iken, sonrada Müslüman olan Abdullah Tercüman'ın Hristiyanlara kıymetli reddiyesi.

     Atıyyet-ül vehhâb el-fâsılatü beynel hakkı ves-savâb fir-reddi alel-muteridi aleş-şeyhi Ahmed el Fârûkî: Muhammed bin Muhammed Burhanpuri'nin Ahmed Faruki Serhendi İmam-ı Rabbani'nin hal tercümesini ve kerametlerini anlatan kitabı.

     Kitab-ül alam fi beyan-ı mafid-dinnasara minel bidi vel evham: Hristiyanların ellerindeki İncillerin hakiki İncil olmadığını gösteren İmam-ı Kurtubi'nin eseri.

     Er-reddü-alel-müşebbihi fî-kavlihi teâlâ Errahmânü alel’ Arş-isteva: Şafii fıkıh ve hadis alimlerinden Muhammed bin Cema'a'nın, İbni Teymiyye'nin bozuk inanışları ve bilhassa "Müşebbihe" fırkasının görüşlerini açıklaması ile alakalı fikirlerine bir reddiyedir.

     Nef'ul enam fi iskati-ssalati ve-ssiyam: namaz ve oruçla alakalı iskatı bildirmektedir.

     Et tahkikat-üs seniyye fi kerahet-il hutbeti bi gayril arabiyye ve kıraetiha bil arabiyyeti ma'a tercemetiha bi gayril arabiyyeti: Her şey ortda değil mi? Hutbeyi Arapça'dan başka dilde okumanın kerahetine dair. 

     Seyf-ul bâtir li-rikab-işşiati ver-rafidatil kevafir: Şii ve Rafizilerin hangi ahval üzere olduğunu açıklar.

     Tathir-ul cenan vel-lisan an Muaviye-tebni Ebu Süfyan: Hz. Muaviye'ye sövenlerin haksız olduklarını ve eshaptan biri olarak, üstünlükleri anlatılıyor.

28 Ekim 2012 Pazar

Sigara Yasağından Kentsel Dönüşüme Kahvehane Kültürü


     "Aman Barroso çevreyolundan geçerse ne der" tedirginliği, Avrupa Birliği müktesebâtı koşuşturması, "insanımız daha kaliteli daha güzel evlerde, sitelerde otursun, Batılı çağdaşlarının standardını yakalasın" derken, "Kentsel Dönüşüm" büyük illerimizde ve özellikle İstanbul'da hızla ilerliyor. Rahmetli Turgut Özal'ın, vatandaşı daha ucuz ve uzun vadelerle konut sahibi yapma projesi TOKİ (T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı) AK Parti iktidarında altın çağını yaşıyor. Yeşillendirilmiş alanları, çocuk parkları, 24 saat güvenliği, asansörlü ve uzun vadelere ve küçük taksitlere bölünmüş çeşitli metrekarelerden evleri ile "başımızı sokacak bir evimiz olsa" temennisindeki vatandaş, apartman hayatına adapte olmaya çalışıyor. Fikir ve uygulama olarak gayet güzel ve tecrübe edilmiş bir yöntem (kadı kızında da bulunabilecek kusurlar olur elbette). Fakat apartman ve site hayatı, beraberinde bazı sıkıntılar ve sorunlar da getiriyor. Bunlardan bir tanesi, fazla kimsenin aklına dahi gelmeyecek bir sorun ki, ileride kendinden, doğrudan olmasa bile dolaylı yoldan bahsettirecek; kahve kültürünün yok olması!

     Kahvehane ya da basit deyişiyle "kahve", özellikle, göç alan İstanbul gibi yerlere sonradan gelen ve bir şekilde tutunmaya çalışan insanların neredeyse hergünkü uğrak yerlerinden biridir. Eski formlarından biri "kıraathane" (yani bir şeyler okunan, bilgilenilen yer) iken, günümüzde sadece esnafı dolaşan, bir davası olan ve abone yapma usulu ile çalışan birkaç gazete ya da daha düşük fiyatlı ve çok satan, bol resimli ve "hikayeli" gazetelerin, şöyle üstün körü geçildiği ya da resimlerine göz gezdirildiği fakat spor sayfaların detaylı okunduğu,  yani "kıraat" kısmı çok azalmış ortamlardır. Bu kahvehanelere uğramanın birçok şekli vardır:

     Genellikle iş çıkışında, erkeklerin bir kısmı eve dahi uğramadan ya da evde yemek yiyip, kahvenin yolunu tutar. Bu davranışın sayısız sebebi vardır. Evdeki dırdırdan kaçmak (onların tabiriyle), yorucu bir iş gününde yaşanan işyeri sorunları, üstlerle girilen diyaloglarda işten olmamak adına alttan almanın verdiği hırs ve intikam duygusu, bazı "mühim" memleket ve siyaset olaylarını tartışmak ve kendi fikirlerine yandaş bulmaya çalışmak, hemşehri veya arkadaşlarla kağıt ya da okey oynamak ve hatta dünden kalan kağıt oyunu yenilgisinin telafisini yapmak...gibi bir sürü sebepler, insanları kahve ortamına çeker.

     Sadece işi olup da iş çıkışı gidenler mi olur kahvede? Tabi ki hayır. Emekli olup, evden dışarıya çıkma alışkanlığı olanlar, iş bulmak için hemşehri ve arkadaşlarıyla görüşmek ve yardım ya da tavsiye alma amacında olanlar, işsiz olup da evde durmaktan rahatsız olanlar, kendi meslektaşları ile bir araya gelip, gündelik meseleleri tartışan çeşitli meslek grubundan insanlar ve daha sayamadığımız bir yığın renkli profil, kahve müdavimleri arasındadır.

     Peki bu, genelde havasız ve sıkışık ortamların, yukarıda bir kısmı sayılan fiil ve söylemlere yardım ve yataklık yapmasının altında ne yatar? Gayet basit; dilediğin kadar söv (fazla yüksek sesle ve etrafı rencide edecek şekilde olmadığı sürece elbet) kimse sana bir şey demez, istediğin kadar çay, kahve, sigara iç, kimse sana karışmaz. Yani, genellikle fakir ve orta direk tabakanın (çok zengin ve işyeri sahibi olanlar da az değil) deşarj olma mekanıdır kahveler. Sosyalleşmenin Akdenizli dolayısıyla sıcak kanlı erkekçesidir.

     Son senelerde, bu kültür, bu yerleşmiş ve kabul görmüş (kahvehane doğrudur, yanlıştır o ayrı konu) erkek sosyalleşmesi biçimi, iki sebepten dolayı sıkıntılar yaşıyor; kapalı mekanlarda sigara içme yasağı ve kentsel dönüşüm.

      Türkiye'de 2008 yılından itibaren, çok sıkı şekilde uygulanmaya çalışılan bir "kapalı mekanlarda sigara içme yasağı" var. Bu yasağa, elbette ki çoğu kapalı mekan olan kahvehaneler, kıraathaneler, dernek ve lokaller de dahil oldu. Dolayısıyla ve hatta doğrudan, bu yasağın ardından birçok kahve ve buna benzer mekan, kapandı veya zor ünler geçirmeye başladı. Bu tür yerleri olanlar, sigara ve tütün içme yasağını bir şekilde aşabilmek için çözümler aradılar. Kahvehanelerin önlerine ayrı yerler yapanlar oldu, biraz daha gözden ırak olanlar sigara içenleri kıyıda köşede bir yerlere sıkıştırmaya çalıştı, hatta içeriden dışarıya boru sistemi kurup, sigaralı nefesin dışarıya atılmasını sağlayacak mekanizmalar geliştirme çabasında olanlar dahi oldu. Neden? Çünki kahve dediğiniz ortamda bulunanların büyük çoğunluğu sigara içer. Sigara yasak oldu mu, kahvehane müdavimlerinin  oyun ya da sohbet arasında ikide bir dışarı çıkıp bir sigara tellendirmesi lazım. Böyle olunca da ne içtiğin sigara, sigara ne de oynadığın oyun, oyun! Bu ise, böyle bir mekanın adeta "büyüsünün bozulması" demektir.

      Kapalı yerlerde sigara ve tütün ürünleri içme yasağından daha ağır ve kalıcı olan mesele ise "kentsel dönüşüm" denilen, en basit haliyle, insanların siteler ve apartmanlarda oturduğu yerlerin çoğalması ve daha da fazla çoğalacak olması. Bu "kentli" yaşam ise, dernek ve kahve kültürünün, kalıcı olarak yok olması demek.

Bol sigara ve bol oyun
ve muhtemelen bol gürültü!  
     Peki, bu diğeri öbüründen daha ağır iki mesele, böyle ortamlarda vakit geçirmeye alışmış ve burada günlük sorunlarını, paylaşarak ya da söverek (iyidir kötüdür o ayrı tabi) ya da sesli ve gürültülü kağıt ve diğer oyunlar oynayarak, ya da bolca sigara ve çay tüketerek azaltmaya çalışan "orta direk" ve sıcakkanlı ve hergün sık sık  değişen yoğun haber gündeminden ve ekonomik, sosyal zorluklardan bunalmış vatandaş ne yapacak? Kısacası, sigara yasağı çok güzel, iyi amaçlı...kentsel dönüşüm mutlaka lazım, çok güzel...ama bu "deşarj olma" mekanlarının yerini ne tutacak?

     Hızla büyüyen ve batıya ayak uydurmak için yarışan, doğusunda kalanlara örnek olmaya çalışan Türkiye'de, kadına uygulanan şiddetin, cinnet getirenlerin, işyerlerinde sürekli kavga edenlerin, işsizlikten bunalıma girenlerin, otobüslerde kendi kendine konuşanların vesaire..."daha da artmaması" dileği ile!