Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: Hz. Yakub Follow my blog with Bloglovin
Hz. Yakub etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz. Yakub etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2012 Pazar

Öz Kardeşlerini Öldürebilecek Kapasitedeki İnsanların Dünü ve Bugünü - 2


 
     Zayıf inekler semiz olanları yiye dursun, kıtlık Hz. Yusuf'un doğduğu Kenan İllerine (şu anda Filistin ve İsrail'in olduğu bölgeler) de ulaşır. Mısır'ın en itibarlı zâtı, Şam tarafından zahire almaya gelen grubu hemen tanır. "Gün olur devran döner" derler ya, kıskançlık yüzünden kendisini öldürmeye teşebbüs eden kardeşleri şimdi onun huzurundadır. Hz. Yusuf onları çok iyi ağırlar, ziyafet verir. Bir dahaki gelişlerinde en küçük kardeşlerini de getirmelereni, aksi halde onlara zahire vermeyeceğini söyler. Kardeşler eve gelince Hz. Yakub'a, Aziz'in mutlaka Bünyamin'i de görmek istediğini, aksi halde tahıl vermeyeceğini söyler. Hz. Yakub buna şiddetle karşı çıksa da, artan kıtlık başka çare bırakmadı ve "çâr-nâçâr" Bünyamin'i, seneler önce kanlı gömlek ve kötü haberle gelen çocuklarına teslim etti. Mısır'da yine çok ikram gördüler, heybeleri tahılla doldu. Hz. Yusuf gizlice aynı anneden olma ve çok sevdiği kardeşi Bünyamin'e kendini tanıttı. Kenanlılara bir oyun oynayıp, kardeşini yanında bıraktırdı.

     Ah Yakub! Önce ciğerparen Yusuf, şimdi de Bünyamin...bir babanın kalbi buna nasıl dayansın? Hz. Yakub'un gözleri ağlamaktan görmez oldu. Yusuf'u kaybedeli yirmibir sene olmuştu fakat yine de Allah'tan ümidini kesmedi.
   
     Hz. Yusuf'un kardeşleri şimdi bir kez daha Mısır yolunda, pişmanlık ve üzüntü içinde. "Ey aziz, bize acı, kardeşimizi bizimle beraber bırak, babamız çok ihtiyardır ve üzüntü içindedir" diye yalvardılar. Hz. Yusuf, "Yusuf'a yaptıklarınızı unuttunuz mu" diye sorar. Kardeşler her şeyi öğrenir. Hz. Yusuf, gömleğini kardeşlerine vererek onları tekrar babalarının yanına gönderir. Yusuf'un kokusu geliyor şimdi, taa Mısır'dan! Yakuboğulları veya daha bilindik ismi ile İsrailoğulları Mısır'a yerleşti. Mısır'a geleli onyedi sene olmuştu ki Hz. Yakub vefat etti, arkasında kendi gibi bir peygamber olan oğlunu bırakarak. Hz. Yusuf o sıralarda ellialtı yaşındaydı ve vefatına kadar neredeyse altmış sene İsrailoğulları, uzuun seneler göremeyecekleri kadar rahat ve huzurlu bir dönem geçirdiler...hem de öldürmek için can attıkları kardeşleri sayesinde!

     Gel zaman git zaman rüzgar terse döner, Mısır artık o eski rahat ve huzurlu Mısır değildir ve Hz. Yakub'un çocukları ve torunları Mısır'da zorlanmaya başlar. Kıptiler acımadan onları en aşağı işlerde köle olarak kullanırlar, eski itibarlarından eser yoktur. Bir kahraman lazımdır ki, Hz. Yakub'un soyundan gelen oniki kabileyi esaretten kurtarsın, gerekirse de bu bela topraklardan çıkarsın ve hatta, niye olmasın, "arz-ı mev'ud"a götürsün!

Üçüncü bölüm:

15 Temmuz 2012 Pazar

Öz Kardeşlerini Öldürebilecek Kapasitedeki İnsanların Dünü ve Bugünü - 1



     Yeryüzünün belki de en köklü ve tarihini bilen, tarihi de çok iyi bilinen kavimlerinden biri olan ve yine dünyanın başka kavimlerle en az karışmış olanı olan Yahudiler'in, yukarıdaki "unique" sıfatlarının yanında, günümüz dünyasını en çok etkileyen bir sıfatları daha vardır ki, o da "dünyanın başına bela" olmalarıdır. Bu "dünyanın başına bela" olan İsrailoğulları'nın kendi tarihlerinin taa en başındaki kıskançlık ve hırstan günümüze kadar uzanan hikayesine bir göz atalım:

     İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem'den sonra, Hz. Şis (veya Şit), Hz. İdris ve Hz. Nuh peygamber olarak vazifelendirildi. Hz. Nuh'un dört oğlundan üçü, Ham, Sam ve Yafes, hanımları ve Hz. Nuh'a az sayıda inanlarla ve her hayvandan da birer çift ile beraber, gelecek olan beladan kurtulmak için Hz. Nuh'un gemisine bindiler. İnanmayan oğlu Kenan ya da Yam ve diğer inanmayanlar tufanda öldü. Bütün insanlık yeniden bu üç evlattan çoğaldı. Asya halkları, Türkler, Slavlar ve Rumlar Yafes'in soyundan, Afrika'nın çoğu, Zenciler, Habeşler, Asuriler Ham'ın soyundan, Arap ve İbraniler de Sam'ın soyundan meydana gelmiş ve çoğalmıştır.

     Sam'ın torunlarından olan ve Semavi Dinlerin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim'in (ki babası putperest olan "Azer" değil, inançlı biri olan "Taruh"tur ama buna başka bir konuda değiniriz) iki eşi vardı. İlk eşi olan Sara'nın (ya da ecnebilerin deyimiyle Sarah) yaşı ilerlemişti ve kısır olduğu için hiç çocuğu olmamıştı. Hanımının da izniyle Hz. İbrahim, Firavun'un hediyesi olan cariye Hacer'i (ya da Hagar) aldı ve ondan Hz. İsmail tevellüd etti. Sara da bunun üzerine gayrete gelince dua etti ve kendisine de bir oğul vermesi için Allah'a yalvardı. Ne hayırlı bir kadınmış ki Allah onun duasını kabul etti ve bu ileri yaşına rağmen ona sadece sıradan bir oğlan çocuğu değil, aynı zamanda peygamber olacak bir evlat (Hz. İshak) nasip etti. Yani Araplar'ın atası Hz. İsmail iken, Yahudilerin atası Hz. İshak'tır ve dolayısıyla Araplar ve Yahudiler (İbraniler) amca çocuklarıdır.
   
     Hz. İshak'ın da, yine kendi gibi peygamber olan oğlu Hz. Yakub (bir diğer bilindik ismi İsrail'dir) çocukları içinde en çok Yusuf'u severdi. Diğer kardeşler bu sevgiyi çok fazla kıskanmış olacak ki, kardeşlerinden kurtulma fikri, Yusuf'u öldürebilme hırsına kadar vardı. Konuyu müzakere edip, en sonunda Yusuf'tan kesin olarak kurtulma kararı verip, yöntemini belirlemeye toplandılar. En az baş ağırtacak yöntem olarak, doğrudan öldürmek yerine, vicdan azabını da hafiflecetek bir "kuyuya atma" fikrini benimsediler.

     Büyük başın büyük derdi olur derler, güzeller güzeli Yusuf, onsekiz yaşında kör bir kuyunun dibini boyladı, ciğerparesini kaybeden Hz. Yakub elinde kanlı bir gömlekle kalakaldı. Fakat sıkıntılar daha yeni başlıyor baba oğul için ve tıpkı büyük sıkıntılar arasındaki kısmi ferahlıklar gibi; bir kervan gelir ve Yusuf'u kuyudan çıkarır. "Bu bizim kölemizdi, kaçtı, bunu size satalım" der kardeşlerden biri. "İyi ki öldürmemişiz, hem uzak bir memlekete gider ondan külliyen kurtuluruz hem de iyi bir kâr elde ederiz...güzel bir iş oldu doğrusu"! Yusuf, en yüksek makamlara çıkacağı, Firavunların egemen olduğu Mısır'a köle olarak girer, köle pazarında satılır, yine birilerine kârlar kazandırır. Maliye Bakanın hanesinde şimdi ama imtihan giderek artıyor, çünki bu delikanlı gittikçe güzelleşiyor. Böyle bir delikanlı evde ve evin hanımı hiç rahat değil (olması da beklenemez zaten)! "Şeytan insanın damarlarında dolaşır" ve eskilerin "nefsinden murad almak" diye çok güzel bir tabiri vardır. Züleyha daha fazla dayanamaz ve Yusuf, Maliye Nazırının evinden şimdi de hapis yolundadır. Yapacak bir şey yok..."hapis daha hayırlı"! Yusuf hapiste olgunlaşacak, rüya tabirinde otorite olacak, hapiste medrese kurulacak, tevhid hapistekilere anlatılacak, kuşlar birilerinin başından yiyecek, şerbetçi kurtulacak, ekmekçi asılacak...

     Bu arada Firavun, çok tuhaf bir rüyada, yedi arık ineğin yedi semiz ineği yediğini gördü ve etrafındakilerden tabirini istedi ancak etraftaki kelli-felli tayfadan hiç kimse böyle bir rüyayı çözmeye kâdir olamadı. Yedi sene önce hapisten çıkan şerbetçi "bi saniye yav, hapiste Yusuf diye inanılmaz biri vardı, rüya yorumunda da çok iyidir" diye aklına gelir (yedi sene oldu be kardeşim şimdi mi aklın başına geldi). Yusuf için hapishaneden kurtulma zamanı buymuş demek ki. "Yedi sene bolluk olacak, ondan sonra da yine yedi sene kıtlık olacak, eğer bollukta topladıklarınızı idareli kullanırsanız, kıtlık yıllarının üstesinden gelirsiniz" der ve iyi bir idare ile bu sıkıntıların giderilebileceğini anlatır Yusuf. Firavun bu gencin bilgisi ve ağırbaşlılığına hayran olur ve onu hem ölen maliye vekilinin yerine geçirir hem de kendi yardımcılığına getirir. Eşi ölen Züleyha'yı (ya da Zeliha) Hz. Yusuf'a verir ve dillere destan olan bu aşkın iki erkek bir kız evlatları olur. Bu yükselişten sonra düşüş yoktur artık!

devamı