Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: Batının çöküşü Follow my blog with Bloglovin
Batının çöküşü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Batının çöküşü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2015 Pazar

Batı'nın Israrla İslam'a Direndiği Konular


    Çöküşün eşiğine gelen ve geldikçe de ırkçı ve sağcı dişlerini daha sık göstermeye başlayan Batı Toplumları, yanlış ve zararlı olduğunu çok iyi bildikleri halde, bazı hususlarda ısrarla yanlış yapmaya devam ediyorlar. Bilerek ya da bilmeyerek, İslamiyet'in gösterdiği basit, etkili ve neticesi test edilmiş çözümlere boyun eğmektense, kendi burunlarının dikine gidip, maddi, manevi ve en önemlisi insani kaynakları kurutmayı tercih ediyorlar.

     1. Namus kavramı ve kadınların cemiyet hayatındaki yeri: Batı'daki yozlaşma ve çöküntünün en belirgin olduğu konulardan biri. Girift ve karışık bir hal arz eder. Temelinde ise kadının toplumdaki yeri vardır.

     Avrupalı ve Amerikalı hayat biçiminde, kadın genellikle hayatın her sahasındadır. Erkeklerle beraber okur, çalışır, erkeğin olduğu hemen her yerde vardır. Asıl mesele de burada başlıyor zaten. Erkek ve kadın birbirini tamamlayıcı olarak yaratılmıştır ve dünyanın, hayatın var olabilmesi için karşılıklı olarak birbirlerinden etkilenecek "zayıflıklar"a haizdir. Bu zayıflıkların, erkek-kadın karışık (hele de gençseler) bütün ortamlarda kendini göstermemesi mümkün değildir. Yani, genç ve güzel bir kadının olduğu bir ortamda, "ortalama fonksiyon"lara sahip hiçbir erkek kayıtsız kalamaz. Ne kadar -sözüm ona- medeni, okumuş ve terbiyeli de olsa, bu, 2+2=4 kadar kesin ve şaşmaz bir şeydir.

     Farklı bir mekan; mesela çoğu yabancı filmde gördüğümüz şeyler, gerçek hayatta da câridir: Kafası karışık ve sıkıntılı bir erkek, iş çıkışı kafa dağıtmak ve -güya- biraz gevşemek için herhangi bir bara gider ve bir sonraki maddede inceleyeceğimiz "içki" denilen beladan içmeye başlar. Barda sadece erkekler yoktur tabi olarak; işten, şundan bundan bunalmış kadınlar da var. İçkinin gevşetici ve aklı örtücü etkileri ile birlikte karşı cinsler havadan sudan bahsederken tanışır... ve gece, bir otelde ya da başka bir yerdeki yatak odasında sona erer. Erkek, düşünceli ve yıpranmış bir şekilde eve gelir. Vaktiyle severek evlenmiş olduğu karısı, kocasından gerekli alakayı göremeyince, sinir buhranları geçirir. Bu gibi çok sık karşılaşılan durumlarda aile yuvası yıkılması ve çocukların ortada kalması işten bile değildir.

barda erkek+kadın+içki...
burası karışacak vaziyet alın!

     İslamiyet ise, kadın ve erkeği çok iyi tanıdığı için, olması gereken ve olmaması gereken yerleri tam olarak bildirmiş, tehlike arz edebilecek mekan ve durumlarda birbirlerine yaklaşma vesilelerini en aza indirmeye çalışmıştır. "Ateş ve barut" ikilisi "bir araya gelince acaba patlar mı" sualinin cevabını her zaman için "evet" olarak var sayar ve ona göre hareket edilmesini bekler. Aile ve toplumu çürütecek faaliyetlerin yapılmasını bırakın, bunlara yaklaşılmasını dahi tehlikeli bulur.


     2. İçki: Bütün sarhoş edici içkilerin zararlı olduğu, insanı zehirlediği ve daha da acısı, her sene müsebbibi olduğu vakalarda, kendisine her bulaşanı bir şekilde rezil rüsva ettiği ve çeşitli yüz kızartıcı suçlara bulaştırdığı ortada iken, Batı, ısrarla içki yasağı konusunda direniyor. Aslında aldıkları bütün o tedbirler; saat, mekan ve yaş tahditleri, içkinin ne kadar zararlı ve yozlaştırıcı olduğunu alenen gösteriyor ama bir adım daha öteye geçmeye yanaşmıyorlar. Çünki öyle bir şey olsa, İslam Dinine hak vermiş olacaklar. Dolayısıyla hiçbir kibirli ve mağrur Batılı bu işe bulaşmaz. Gençlerin yoldan çıkmasına, nesillerin çürümesine, meydana gelen hadsiz hesapsız maddi ve manevi zarara rağmen, gerçek bir içki kısıtlamasına gidemezler.

     İslamiyet, sarhoş edici sıvı şeyleri kesin olarak yasaklamıştır. İslam Dini, kişinin ayık gezmesini ve kendinde olmasını ister, aklının bulanmasını ve örtülmesini istemez. Akıl bulandı ve örtüldü mü, artık o insandan her şeyi bekleyebilirsiniz.

     Ayrıca, yeryüzünde işlenen suçlara ve ahlaksızlıklara şöyle bir bakın, belki %90'ının muhteviyatında çok miktarda aynı mekanda bulunan ve aslında bulunmaması gereken erkek-kadın ve çok durumda da içki gibi akıl örtücüler vardır.


     3. Evlilik: Bizim de giderek Batı'ya benzediğimiz bir başka özellik; geç ya da "hiç" evlilikler. Giderek bencilleşen, hedonistleşen, sorumluluklardan kaçan insanın ve hele de kadının tabiatına karşı çıkması ve mutluluğu muvakkat ilişkilerde aramasının diğer adı. Evliliklerin olmadığı veya çok geç olduğu durumlar ise topluma çok büyük maddi ve manevi zarar verir.

     İslam, evliliğe büyük ehemmiyet verir ve denklik esasına dayanarak genç yaştaki evlilikleri teşvik eder. Evliliği zorlaştırıp, fuhşiyatın yolunu açan Batı'nın aksine, insan fıtratına en uygun olanı emreder. Ergenlikten itibaren nefsini teskin etme gayretine giren gençlere güvenli limanı gösterir ve ailelerin de destek ve yardımlarıyla, zor dönemlerin rahat bir şekilde geçilmesinin yolunu açar.


ergenlik+kötü arkadaşlar+içki
ve kim bilir daha neler?
     4. Aile içi ilişkilerin soğukluğu ve çocukların aile içindeki durumu: Batı Dünyasının aile ve çocuk kavramları, bizim gibi toplumların bu alanlardaki anlayışlarından çok farklıdır. Aile fertleri bizdeki sıcaklık ve samimiyetten uzaktır. Ayni yatağa giren eşler arasında bile çoğu zaman mesafe vardır. Özel hayatlarında bile "özel hayat"ları vardır. Çocuklarla olan ilişki ise büyüdükçe açılır. Evladın, ebeveyn kontrolüne en çok ihtiyaç duyduğu ergenlikte, çocuk çevrenin insafına bırakılır adeta. İçki ve uyuşturucu iptilası, bozuk arkadaşlarla bir olup, çocuğun zaten, "birisi alsa da kurtulsam" ayarındaki ahlakını alıp götürür. Bir ömür boyu devam edecek kötü alışkanlıklar ve karşı cinsle olan hudutsuz ve yanlış münasebetlerin tohumları daha o zamandan ekilmiş olur.

     Oysa İslamiyet, aile içi ilişkilerin sıcaklık, samimiyet ve devamlılığına çok ihtimam gösterir. Vazifelerini ve duracakları yerleri iyi bilen eşler, çocukları başıboş ve çevrenin insafına bırakmazlar. İslamiyeti bilen ailelerde genel eğitim, ahlak ve din dersleri gayet erken yaşta başlar ve bunlarda devamlılık esastır. Her gün halden hale giren yeni yetmelerin ahvali daima kontrol altındadır ve yanlış görüldüğünde anında müdahale edilip, yanlışlar gösterilir, iyi ve doğru olanlar aşılanır. "Din bilgilerini büyünce öğrenir canım", "çocuğu kendi haline bırakın, gezip tozsun, gençliğinin tadını çıkarsın" gibi geleceğin katili ifadeler olmaz bu ailede.
 
    "Ama efendim, onlar çok gelişmişler, bilimde, teknolojide aşmışlar, demokrasiyi yalayıp yutmuşlar" gibi itirazların yükselmesi gayet normaldir. Bilimsel, ekonomik, sosyal gelişmelerin, insan haklarında gelinen noktanın yüksek görünmesi bazen bakanların gözünü perdeleyebiliyor. 200'e yakın süredir dünyanın hem maddi hem insani kaynaklarını sömürüp ekonomileri ateşleyen, homojen ve çok düşük azınlıklı devletlerinde kurdukları düzenlerle... evet, bazı şeyleri aşmış durumdalar. Zekalarını çok iyi kullandıkları ortada ama yüz sene gibi bir zamanda tıkanmanın ve tükenmenin eşiğine geldiler. İnsan kaynaklarının giderek daha da yabancılara muhtaç olması gerçeği ve alarm veren ekonomiler sanki bunun habercisi gibi.